Share

Karayemiş hastalıkları ve kártevői

Daria · 11.08.2025.

Karayemiş (Prunus laurocerasus), genel olarak sağlam ve dayanıklı bir bitki olarak bilinse de, uygun olmayan yetiştirme koşulları veya çevresel stres faktörleri altında çeşitli hastalıklara ve zararlılara karşı hassas hale gelebilir. Bahçıvanlar için bu potansiyel sorunları tanımak, önleyici tedbirler almak ve gerektiğinde doğru müdahalelerde bulunmak, bitkilerin sağlığını ve estetik görünümünü korumak açısından büyük önem taşır. En sık karşılaşılan sorunlar arasında mantar kaynaklı yaprak hastalıkları ve bitki özsuyu ile beslenen bazı böcek türleri yer alır. Sağlıklı bir bakım rutini, iyi hava sirkülasyonu ve doğru sulama teknikleri, bu sorunların birçoğunun ortaya çıkmasını en baştan engelleyebilir.

Karayemişlerde en yaygın görülen hastalıklardan biri, halk arasında “yaprak delen” veya “çil hastalığı” olarak bilinen Wilsonomyces carpophilus (eski adıyla Stigmina carpophila) adlı mantarın neden olduğu enfeksiyondur. Bu hastalık, özellikle serin ve nemli ilkbahar aylarında kendini gösterir. Yapraklar üzerinde başlangıçta küçük, kırmızımsı mor lekeler belirir. Zamanla bu lekelerin merkezi kahverengileşir, kurur ve düşer, geride saçma tanesiyle delinmiş gibi bir görünüm bırakır. Şiddetli enfeksiyonlar yaprakların vaktinden önce dökülmesine ve bitkinin zayıflamasına neden olabilir.

Bir diğer önemli mantar hastalığı ise küllemedir. Külleme, yaprakların, genç sürgünlerin ve hatta çiçeklerin yüzeyinde beyaz, tozlu bir tabaka oluşmasıyla karakterizedir. Bu hastalık, genellikle sıkışık dikilmiş, yetersiz hava akımı alan ve gölgeli alanlardaki bitkilerde daha sık görülür. Külleme, bitkinin fotosentez yapma kapasitesini azaltarak büyümesini yavaşlatır ve yapraklarda şekil bozukluklarına neden olabilir. Hastalığın kontrolü, iyi bir bahçe hijyeni ve koruyucu fungisit uygulamaları ile mümkündür.

Zararlılar açısından ise, karayemiş bitkisi özellikle yaprak bitleri ve kabuklu bitler gibi özsu emen böceklerin hedefi olabilir. Yaprak bitleri, genellikle taze ve genç sürgünlerin uçlarında koloniler halinde toplanır. Bitkinin özsuyunu emerek yapraklarda kıvrılmalara, sararmalara ve büyümenin yavaşlamasına neden olurlar. Ayrıca, salgıladıkları yapışkan “tatlımsı madde” (ballık), karıncaları çeker ve isli küf mantarının gelişmesi için uygun bir ortam yaratır. Kabuklu bitler ise bitkinin dallarına ve yaprak damarlarına yapışarak kamufle olur ve bitkiyi yavaş yavaş zayıflatır.

Yaygın mantar hastalıkları

Yaprak delen hastalığı (çil), karayemişin estetik görünümünü en çok bozan sorunlardan biridir. Hastalığın yayılmasını kontrol altına almak için ilk adım, kültürel önlemler almaktır. Enfekte olmuş yaprakları ve dalları budayarak imha etmek ve sonbaharda dökülen tüm yaprakları bitkinin altından temizlemek, mantarın kışı geçireceği ortamı ortadan kaldırmak için kritik öneme sahiptir. Ayrıca, sulama yaparken suyu yapraklara değil, doğrudan toprağa vermek, yaprak yüzeyinin kuru kalmasını sağlayarak mantar sporlarının çimlenmesini zorlaştırır.

Eğer kültürel önlemler yetersiz kalırsa, kimyasal mücadele düşünülebilir. İlkbaharda, bitki yeni yapraklar çıkarmaya başladığında, koruyucu bir fungisit uygulaması yapılabilir. Bakır içerikli preparatlar veya klorotalonil gibi etken maddelere sahip fungisitler etkili olabilir. İlaçlama, genellikle yağışlı havalardan önce veya sonra, paketin üzerindeki talimatlara uygun olarak tekrarlanmalıdır. Ancak, kimyasal ilaç kullanımının son çare olarak düşünülmesi ve çevreye olan etkileri göz önünde bulundurularak dikkatli bir şekilde yapılması önerilir.

Külleme hastalığı ile mücadele de benzer bir yaklaşım gerektirir. Öncelikle, bitkinin etrafında iyi bir hava sirkülasyonu sağlamak çok önemlidir. Bunun için bitkileri çok sık dikmekten kaçınmak ve düzenli budama ile iç kısımlarını havalandırmak gerekir. Külleme belirtileri ilk görüldüğünde, etkilenen kısımları hemen budamak hastalığın yayılmasını yavaşlatabilir. Doğal mücadele yöntemleri olarak, neem yağı veya potasyum bikarbonat içeren spreyler de erken aşamalarda etkili olabilir.

Daha şiddetli külleme enfeksiyonları için, kükürt veya sistemik fungisitler içeren ilaçlar kullanılabilir. Kükürt, yüzyıllardır kullanılan geleneksel ve etkili bir fungisittir, ancak yüksek sıcaklıklarda (30°C üzeri) bitkide yanıklara neden olabileceği için dikkatli kullanılmalıdır. Sistemik fungisitler ise bitkinin dokularına nüfuz ederek daha uzun süreli ve daha kapsamlı bir koruma sağlar. Hangi ilacın kullanılacağına karar verirken, bir ziraat uzmanına danışmak en doğru yaklaşımdır.

Bakteriyel ve diğer sorunlar

Karayemişlerde mantar hastalıkları kadar yaygın olmasa da, bakteriyel yanıklık gibi sorunlar da görülebilir. Bu hastalık, yapraklarda, dallarda ve hatta ana gövdede düzensiz, sulu ve kararmış lekelere neden olur. Özellikle Pseudomonas cinsi bakterilerin neden olduğu bu durum, nemli ve serin havalarda budama aletleri veya yaralanmalar yoluyla bitkiye bulaşabilir. Hastalığın yayılmasını önlemek için, budama yaparken kullanılan aletlerin her bitkiden sonra (hatta her kesimden sonra) %10’luk çamaşır suyu solüsyonu veya alkol ile dezenfekte edilmesi çok önemlidir.

Kök çürüklüğü, genellikle aşırı sulama veya kötü drenajlı topraklardan kaynaklanan ciddi bir sorundur. Phytophthora gibi su mantarları, sürekli ıslak kalan topraklarda gelişir ve bitkinin köklerine saldırır. Belirtileri, bitkinin üst kısımlarında solma, sararma, büyümede duraklama ve genel bir çöküş şeklinde görülür. Kök çürüklüğünün tedavisi oldukça zordur, bu nedenle en iyi mücadele yöntemi önlemedir. Bitkiyi iyi drene olan bir yere dikmek, toprağın yapısını organik madde ile iyileştirmek ve aşırı sulamadan kaçınmak hayati önem taşır.

Fizyolojik sorunlar da hastalıklarla karıştırılabilir. Örneğin, kış hasarı, karayemişin her dem yeşil yapraklarının kışın soğuk, kuru rüzgarlar ve don nedeniyle kahverengileşip kurumasıdır. Bu durum genellikle bitkinin rüzgara maruz kalan tarafında daha belirgindir. Bunu önlemek için, bitkiyi korunaklı bir yere dikmek veya kışın rüzgar kesici bariyerler kullanmak faydalı olabilir. Benzer şekilde, güneş yanığı da yapraklarda sarı veya kahverengi lekelere neden olabilir; bu, özellikle gölgeye alışkın bir bitkinin aniden yoğun güneşe maruz kalmasıyla oluşur.

Besin eksiklikleri de yapraklarda renk değişikliklerine yol açarak hastalık belirtileriyle karıştırılabilir. Örneğin, demir eksikliği genç yapraklarda damar arası sararmaya neden olurken, magnezyum eksikliği benzer bir belirtiyi yaşlı yapraklarda gösterir. Bu tür sorunları doğru teşhis etmek için bitkinin genel durumunu, toprak koşullarını ve bakım geçmişini bir bütün olarak değerlendirmek gerekir. Gerekirse toprak analizi yaptırmak, sorunun kökenini anlamada yardımcı olabilir.

Başlıca zararlılar ve tanınmaları

Yaprak bitleri, karayemişin genç ve taze dokularını seven en yaygın zararlılardan biridir. Genellikle yeşil, siyah veya gri renklerde olan bu küçük böcekler, sürgün uçlarında ve yaprak altlarında koloniler halinde yaşarlar. Bitki özsuyunu emerek yapraklarda kıvrılma, deformasyon ve sararmaya neden olurlar. Ayrıca, salgıladıkları yapışkan madde olan ballık, bitki yüzeyinde isli küf mantarının gelişmesine zemin hazırlar. Bu mantar, siyah bir tabaka oluşturarak fotosentezi engeller.

Kabuklu bitler (koşniller), daha sinsi zararlılardır. Genellikle bitkinin dallarına, gövdesine ve yaprak damarlarına sıkıca yapışmış küçük, hareketsiz kabuklar veya kalkanlar gibi görünürler. Bu kalkanın altında, böcek bitkinin özsuyunu emerek beslenir. Yoğun istilalar bitkinin zayıflamasına, yaprakların sararıp dökülmesine ve hatta dalların kurumasına yol açabilir. Farklı türleri vardır ve renkleri kahverengi, gri veya beyaz olabilir. Genellikle fark edilmeleri zordur.

Asma böceği (Otiorhynchus sulcatus), hem ergin hem de larva formunda karayemişe zarar veren bir diğer önemli zararlıdır. Ergin böcekler geceleri aktiftir ve yaprak kenarlarında karakteristik, yarım ay şeklinde çentikler açarak beslenirler. Bu estetik bir sorun olsa da, asıl büyük zararı toprağın altında yaşayan larvaları verir. Larvalar, C şeklinde, beyaz renkli ve kahverengi başlıdır; bitkinin köklerini ve kök boğazını yiyerek beslenirler. Şiddetli istilalarda, kök sistemi tamamen yok olabilir ve bitki aniden solup ölebilir.

Kırmızı örümcekler (akarlar), aslında örümcek değil, çok küçük eklembacaklılardır ve çıplak gözle görülmeleri zordur. Özellikle sıcak ve kuru koşullarda hızla çoğalırlar. Yaprakların alt yüzeyinde yaşar, bitki hücrelerini delerek içerdikleri sıvıyı emerler. Bu, yapraklar üzerinde küçük, sarımsı veya beyaz noktacıklar oluşmasına neden olur. Yoğun istilalarda yapraklar bronzlaşır, kurur ve ince bir ağ tabakası ile kaplanabilir.

Mücadele yöntemleri ve önleme

Zararlılarla mücadelede entegre zararlı yönetimi (IPM) yaklaşımını benimsemek en sürdürülebilir yöntemdir. Bu yaklaşım, kimyasal ilaçlara başvurmadan önce kültürel, mekanik ve biyolojik kontrol yöntemlerini önceliklendirir. Örneğin, yaprak biti istilası henüz başlangıç aşamasındaysa, etkilenen sürgün uçlarını budamak veya tazyikli su ile bitkiyi yıkamak popülasyonu önemli ölçüde azaltabilir. Uğur böcekleri ve parazitoid yaban arıları gibi doğal düşmanları bahçeye çekmek de biyolojik kontrol açısından etkilidir.

Daha dirençli zararlılar olan kabuklu bitler için, kış aylarında veya erken ilkbaharda, bitki uykudayken uygulanan dormant yağlar (kışlık yağlar) etkili bir kontrol yöntemi olabilir. Bu yağlar, böcekleri bir film tabakasıyla kaplayarak boğar. Büyüme mevsiminde ise, böceklerin hareketli olduğu genç (nimf) dönemlerinde neem yağı veya böcek öldürücü sabunlar gibi daha yumuşak insektisitler kullanılabilir. Bu ürünler, zararlılara doğrudan temas ettiğinde etkili olur.

Asma böceği larvalarıyla mücadele etmek daha zordur çünkü toprak altında yaşarlar. Biyolojik mücadele için, parazit nematodlar (Steinernema kraussei veya Heterorhabditis bacteriophora) oldukça etkilidir. Bu mikroskobik solucanlar, sulama suyu ile toprağa uygulanır, larvaları bulur, onlara girer ve içlerinde çoğalarak ölmelerine neden olurlar. Bu yöntem, çevre dostu ve oldukça spesifiktir, yani diğer canlılara zarar vermez. Ergin böceklerle mücadele ise geceleri bitkileri kontrol ederek elle toplamakla veya yapışkan tuzaklar kullanmakla yapılabilir.

Önleme, her zaman en iyi mücadele yöntemidir. Bitkilerinizi sağlıklı ve stresten uzak tutmak, onların hastalıklara ve zararlılara karşı doğal savunma mekanizmalarını güçlendirir. Bunun için bitkilerinizi doğru yere (uygun ışık, iyi drenajlı toprak) dikin. Aşırı veya yetersiz sulamadan ve yanlış gübrelemeden kaçının. Bitkilerinizin etrafını temiz tutun, dökülen yaprakları ve yabani otları temizleyin. Düzenli budama ile iyi hava sirkülasyonu sağlayın. Bitkilerinizi düzenli olarak gözlemleyerek sorunları erken bir aşamada tespit etmek, müdahaleyi daha kolay ve etkili hale getirir.

Bunları da beğenebilirsin